varlık, öz, hızla deviniyordu,
öyle hızla deviniyordu ki, durağan olanla aynı hıza erişiyordu her bir sonsuz küçük anda.
biz onu göremiyor, onunla bir dönüyorduk, deviniyorduk
belki tenimizde rüzgârı duyuyorduk bazen
varlık, aşk ile dönüyordu
semahında sonsuz küçük ile sonsuz büyük buluşuyor, kaynaşıyor; bir noktada eriyip, doruklara dönüyordu onlar.
toprağın sarısı, dorukların maviliğiyle buluşuyor
bembeyaz bir karalık,
tarif edilemez güzellikteki bu karalık oluşuyordu
öz, hasreti görüyordu şimdi
kavuşmanın doruğu da bu olsa gerek..
bir olmaktaki hiçlik, yokluktaki netliği suretin;
ölümde nefes, her nefeste biraz daha hasret..
tarif edilemez incelikte bir hasret sızısı işte,
duyuluyordu..
varlık, yoklukla buluşuyordu
dönüş ile, çarpış ile; erimek ve birleşmek ile
hasret eritiyor, umut bir ediyordu
hasrette birliği bulduk böylece,
umudu yarattık, ilk duyabildiğimiz,
ilk sayabildiğimiz şeyi, "1"i..
yoklukta varlığı,
en doğal halimizde sıfırı bulduk böylece
sayalım da..
sıfırı: bu hasreti, sığdıramıyoruz doğal gidişine yaşamın
sonsuz büyük sıfır,
sığmıyor,
taşınmıyor..
matematik dili ne ki hasretlik dili yanında,
öyleyse bir kümeye sığdıralım sıfırları,
tanımlayabilelim, işleyebilelim.
kederin inceliği, soruları büyütsün,
bu güzel sorular, düşünceyi:
belki birgün kümeleme, sınıflama, ayrıştırmaya dayanan "modern" bilim farklı bir yön alır,
kalıplara sokmak yerine, sınırları kaldırdığımız bir fizik dünya tanımı gelişir belki..
hasretliğin, yokluğun, sıfırın doğal olmaktan çıktığı; kalıpsız, sınırsız o güzel dünyanın hasretiyle..